SOLUN YENİ BULUŞMA NOKTASI
  Sosyal Demokrasi nedir?
 

SOSYAL DEMOKRASİNİN GENEL ÇERÇEVESİ

 

A-      Sosyal Demokrasi Nedir ?

   Sosyal Demokrasi, emekçilerle öteki sınıfların çıkarları arasında,demokratik özgürlükler ortamında, siyasal ve ekonomik yapıyı değiştirerek hakkaniyet dengesi kurmayı amaçlayan, siyasal ve ideolojik bir kitle hareketidir.

  Sosyal demokrasinin, oluşum yıllarından bu yana hiç değişmeyen ve içeriği giderek zenginleşen temel niteliklerini, bu tanım çerçevesinde şöyle sıralamak mümkündür:

1-       Sınıfların çıkarı dengeye gelmelidir. Sosyal demokrasi emekçilerin çıkarını savunurken, öteki sınıfların yaşam hakkını yok saymaz. Çünkü ‘ devrimci sınıf dayanışması inancının birleştirdiği, dünyayı temelden değiştirecek, bir proletaryanın var olduğuna ‘ ve ulusal zenginliği sadece o proletaryanın yarattığına, sosyal demokrasi hiçbir zaman inanmamıştır.

        Sosyal demokrasi ile salt proletaryanın çıkarını savunan Marksist sosyalizm arasındaki önemli farklardan

        biri budur.

2         -Demokratik özgürlükler sınıfsal çıkarlara kurban edilmemelidir. Sosyal demokrasi, sınıflararası çıkar dengesini en iyi sağlayacak ortamın, siyasal haklarda eşitliğe dayalı demokratik ortam olduğu inancındadır. Irk, din, dil, cinsiyet ve servet farkı gözetmek gibi, siyasal hak eşitliğini zedeleyici anti-demokratik yaklaşımlara sosyal demokrasinin karşı çıkması bundandır.

Sosyal demokrasi özellikle birden çok ulusal birimi kavrayan toplumlarda, özgürlük haklarının salt bireye bağlı haklar olmadığına, ulusal birimlerin de hakları bulunduğuna inanır. Sosyal demokrasi ile etnik grupları yok sayan bağnaz Muhafazakarlık arasındaki önemli farklardan biri budur.

3-       Devlet ideolojisiz olmalıdır. Sosyal demokrasi, güçlü sınıfların ya da toplulukların çıkarını gözeten ve ideolojisini savunan yerleşik siyasal ve hukuksal düzene, başka değişle sınıfsal devlet yapılanmasına karşıdır.

       Sosyal demokrasiye göre, demokratik hak ve özgürlüklerin salt bireyler arası ilişkileri düzenlemesi yetmez;           bireyle devlet arasındaki ilişkilerin düzenlenişinde demokratik hak ve özgürlükler ölçütü egemen olmalıdır.      başka değişle devlet, ırk, din, dil, cinsiyet, servet farkı gibi ayrımlara bel bağlayan ideolojilerle     yüklenmemelidir. Örneğin devletin farklı dinden olan cemaatlere farklı davranmaması için nasıl ki laik olması gerekiyorsa, zenginliği farklı olanlara farklı davranmaması için de güçlü sınıfların ideolojisiyle yüklenmemelidir. Devlet kurumları arasındaki hiyerarşik ilişkilerin düzenlenişine de demokratik yapılanma ilkeleri egemen olmalıdır. Başka bir değişle yetkisini seçimden almayan devlet organlarının, seçimle oluşan devlet ya da halk kurumlarını güdümlemesi kesinlikle engellenmelidir.

4-       Bölüşüm hakça olmalıdır. Sosyal demokrasi, bireysel yeteneğin ve ulusal zenginliğe katkının farklı olduğu inancındadır. O nedenle her bireyin, ulusal üretime yeteneği ölçüsünde yaptığı katkıyla uyumlu bir pay alması gerektiğine inanır.

Başka değişle sosyal demokrasi mutlak eşitlikçi değildir. Tam tersine, farklı yeteneğin farklı primlendirilmesini, yeteneği teşvik etmenin ve hakkaniyetin gereği sayar.

5-     Ekonomik yapı çoğulcu olmalıdır. Ulusal üretim, soyut bir serbest piyasa ekonomisi tutkusuna kurban       edilmemelidir. Özel teşebbüsün yetişemediği pahalı teknolojiyi gerektiren yatırımları devlet yüklenmeli ve bu yoldan ekonomik yapıyı değiştirmelidir.

        SOSYAL DEMOKRASİNİNTEMEL İLKELERİ

        Özgürlük

        Özgürlük, insanın kişiliğinin ve yaratıcılığının sürekli gelişimi için vazgeçilemeyecek bir ön koşuldur. Özgürlüğün gerçekleştirilebilmesi için bireylerin her türlü toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel baskıdan kurtarılması gerekir. Kişilerin özgürlüğü, ancak başkalarının özgürlüğünü koruma zorunluluğu ile kısıtlanabilmelidir.

        Özgürlüğün soyut bir istek düzeyinde kalmayıp, gerçek ve somut anlamda varolabilmesi için; bireyin kendi özgürlüğünü savunabilen, başkalarının özgürlüğüne saygılı, kendi koşullanmalarını irdeleyebilen ve özgürlüğünü toplumun ve insanlığın yararına kullanabilen bir kişi olarak eğitilip, yetiştirilmesi gereklidir. Bireyler özgürlüğü bir yaşam biçimi olarak özümsemelidirler. Özgürlüğün sağlanması bakımından vazgeçilmez koşulların başında düşünce, anlatım, inanç ve örgütlenme özgürlüğü gelir.

        Eşitlik

         SHP, eşitliği bütün insanlığın değerlerinden herkesin ortak biçimde yararlanması inancı olarak tanımlanır. Eşitlik, insanların kişiliklerini özgürce geliştirebilmelerinin ön koşuludur. Eşitlik, bireyin tekdüzeliğini ön görmez tam aksine özgür gelişmenin yaratacağı farklılıkları içerir.

         Toplumda, kişiler arasında özgürlüklerini kullanma, haklar ve siyasal katılma olanakları açısından hiçbir ayrım bulunmamalıdır. Çağdaş dünyanın ekonomik, kültürel, ve siyasal süreçleri eşitsizliği yeniden üreten süreçler olamaz.

        Sosyal Adalet

        Sosyal adalet yaratılan ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerin; toplumdaki tüm katmanlar, zümre ve gruplar arasında, emekleri ve üretkenlikleri oranında toplumsal dengeleri sağlayacak biçimde paylaşılmasını ön görür. Bu, yoksullukta değil refahta odaklaşan adil bir bölüşümdür.

       Dayanışma

        Sosyal demokrasi, bireyler arasındaki yaşam düzeylerini daha üst düzeylere yükseltme, haklarını koruma ve geliştirme, demokrasiyi bütün kurum ve kuralları ile yaşama geçirme yönündeki dayanışmayı aynı zamanda ahlaki bir davranış olarak da kabul eder ve destekler.

       Dayanışmanın özünde toplumsal sorumluluk yatar. Dayanışma bireysel ve toplumsal tüm değerlere yönelik saldırılara karşı koyma açısından da vazgeçilemeyecek bir ilkedir.

       Demokrasi

       Demokrasi, sosyal demokrasinin temel ilkesidir. Bu bağlamda SHP, demokrasi ülküsünün yılmaz takipçisi ve savunucusudur. Kişi, zümre ve sınıf diktatörlüklerini reddeder. Bu anlamda askeri baskılara, nedeni ne olursa olsun askeri darbelere karşıdır. Devletin özgürlükçü yapısı içerisinde boyutuna, gücüne bakılmaksızın militarist eğilimleri, müdahaleleri kabul etmez.

       Unutulmaması gerekir ki, özgürlük ve demokrasi anti-demokratik yöntemlerle korunamaz ve geliştirilemez. Diğer yandan tutucu siyasi eğilimler de demokrasi için engeller ve tehlikeler yaratmaktadır. Bu nedenle aşırı tutucu sağdan gelen faşist baskı düzenleri ile tüm totaliter yapılar dikkatle izlenmeli ve reddedilmelidir.

       Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarından biri de siyasal partiler arasında eşit, hiçbir amaçla kısıtlanmamış, yaygın ve özgür seçimlerdir. Böylece demokrasinin tüm ilkeleri toplumun ve ülkenin en küçük gruplarına ve en uzak yörelerine kadar yaygınlaştırılmalıdır.

     SHP azınlığın çoğunluk üzerindeki her türlü baskısını reddettiği gibi, çoğunluğun azınlığın tüm haklarına saygılı olmasını ve onu güvence altına almayı da demokrasinin bir gereği sayar. Yaygın, etkin, bütün kurum ve kuralları ile işletilmeyen demokrasi olmayınca sosyal demokrasi de gerçekleştirilemez.

     İnsan Hakları       

      Sosyal demokrasinin mücadele tarihi aynı zamanda insan hakları için mücadele tarihidir.

      İnsan haklarıyla insandır. Yaşama hakkı bu hakların başında gelir. Devlet ve ekonomi insanlar ve onların hakları için oluşturulmuştur.

     Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve benzeri uluslararası sözleşmelerin gerekleri eksiksiz olarak yerine getirilmelidir.

      İşkencenin her türüyle, insanlık dışı ve aşağılayıcı davranışlarla etkin olarak mücadele edilmelidir.

      Evrensel insan haklarının tam olarak uygulanabilmesi için özgürlüklerin, siyasi katılım hakkının ve temel sosyal hakların birlikte ve eşit ölçüde güvence altına alınması gerekir.

      Bu haklar bir bütünün parçalarıdır ve birbirinden ayrılamaz. İnsanlar ancak düşüncelerin ve örgütlenmenin serbest olduğu yerlerde; çalışma, eğitim, beslenme, barınma ve sağlık konularındaki haklarını talep edebilir ve bunları gerçekleştirebilir. O nedenle, insan hakları ancak demokrasi korunabilir ve geliştirilebilir.

      Tüm insanlar; milliyet, dil ve kültür konularında hak sahibidirler. Bu hakların özgürce kullanılmasının önüne hiçbir engel çıkartılmamalıdır.

      Barış

      SHP, dünya insanının barış içinde yaşamasını tehdit eden silahlanmaya karşıdır. ‘ Yurtta Barış, Cihanda Barış ‘ SHP’nin temel ilkesidir. SHP, uluslararası düzeni ülkeler arasında işbirliğinin, karşılıklı saygının ve ulusların eşit egemenlik haklarının korunduğu bir temelde savunur.

      SHP, barışı toplumun vazgeçilmez ilkelerinden biri olarak kabul eder. Dünya barışının ve toplumsal barışın ancak kendileriyle barışık insanlarla mümkün olacağına  inanan SHP, bu çerçevede siyasi, sosyal ve ekonomik koşulların oluşturulmasına çalışır.

      Emeğin Değeri ve Çalışma Hakkı

       Emek en yüce değerdir. İnsan, yaratıcılığın ve üretkenliğin temel kaynağıdır. İnsana saygı, emeğe saygıyı gerektirir.

        Kol ve düşün emeği ayrımı gözetmeden toplum yaşamında emeğin yüceltilmesi, toplumda eşitliğin ve dayanışmanın sağlanmasında en önemli etkendir.

HÜSEYİN PEKİN- 10 SORU'DA SOSYAL DEMOKRASİ NEDİR

Soru (1) :

 

_SOSYAL DEMOKRASİ NEDİR, NASIL DOĞMUŞTUR VE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE, GÜNÜMÜZE KADAR NASIL GELİŞMİŞTİR?

 

   Sosyal Demokrasi, Sosyalizm ve Demokrasi’nin uyumlu bileşimini kuran bir siyasal düşünce biçimidir. Devrimci otoriter sosyalizmin (komünizm) aksine, özgürlükçüdür, sosyal adalet ve fırsat eşitliğini savunur, barışçıdır, toplumsal gelişmenin evrimci yöntemle sağlanmasını ister.

   Geçen yüzyılda, Alman İşçi Hareketine, A. Bebe ve W. Liebknecht isimli düşünürler, Marksizmi politik ideoloji ve eylem yöntemi olarak kabul ettirdiler. Alman sosyalistlerin etkisi altında ve Marksist düşünce doğrultusunda, Avusturya-Macaristan, İskandinavya, Rusya, Hollanda ve İsviçre Sosyal Demokrat Partileri doğdu. E. Bernstein marksist ideolojinin revizyonunu ( kurucusu K. Marks’ın dediklerinin gerçekleşmemesi nedeniyle) önerdi ( Revizyonizm) ve böylece Alman ve İskandinav Sosyal Demokrat Partilerinde devrim (revolition) yerine evrim (reform) düşüncesi egemen olmaya başladı (Reformizm). 2. Enternasyonal Toplantısı, devrimci-evrimci kavgaları arasında geçti. Devrimciler, 2. Enternasyonal’den koparak, Moskova’da 3. Enternasyonal’i (komünist Enternasyonal) topladılar. Reformist düşüncede onlar da yeniden sosyal demokrat partileri kurdular ve giderek güçlendiler. Günümüzde, çeşitli ülkeler sosyal demokrat partileri, kendi ülkelerinin koşulları gereği birbirlerinden az ya da çokça farklı sosyal demokrat politikalar izlemekte iseler de ortak paydaları parlamenter demokrasiye inançları ve başka ülkelerin sosyal demokrat partileri ile işbirliğine ve dayanışmaya gönülden istekli olmalarıdır.

 

Soru (2) :

 

_SOSYAL DEMOKRASİNHİN GELENEKSEL OLARAK SAVUNDUĞU, TEMEL HAKLAR, FIRSAT EŞİTLİĞİ, SOSYAL HUKUK DEVLETİ, SOSYAL ADALET, MORAL DEĞERLERLERİN ÜSTÜNLÜĞÜ KAVRAMLARININ ANLAMLARI NELERDİR?

 

   Temel Haklar :

   Bunlara ‘insan hakları’ da denilir. Geleneksel anlamda ‘temel haklar’ denildiğinde, bireylere Devlet karşısında tanınan haklar (insanın kişiliğini savunması ve siyasal katılma hakkı gibi) anlaşılır. Özellikle son yüzyılın başlarından beri yoğunlaşan uğraşlar sonucunda bu iki kategorik hakka bir de ‘ekonomik ve sosyal haklar’ (çalışma, adaletli ücret isteme, sosyal güvenlik hakları gibi) eklenerek temel haklar kataloğu tamamlanmıştır. Devlet bu hakları tanımak ve uygulamakla yükümlüdür. Demokratik ve çağdaş anayasaların hemen hepsinde (TC. Anayasasında da) temel haklar güvence altına alınmıştır. Ayrıca, pek çok uluslararası alanda etkisi olan bildirgede de yer almıştır. Bunların en eskisi İngilizlerin ‘Magna Charta’sı (1215), ‘Habeas Corpus Act’ı (1679) ve ‘Bill of Rights’ (1689) isimli insan hakları bildirgeleridir. Bunlar gibi 1789 Fransız Devrimi’nden sonra ‘İnsan ve Yurttaş Hakları’( A.B.D.’de 1776’da ) bildirgesi ilan olunmuştur. En yenileri de 10.12.1948 tarihli BM-İnsan Hakları Bildirgesi ile aynı tarihli ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ dir.

   

   Sosyal demokratlar, insan haklarını bir bütün olarak kül halinde savundukları gibi, özellikle de ‘ekonomik ve sosyal hakları’ başka diğer tüm siyasal oluşumlardan daha büyük inanç ve titizlikle savunmakta, uygulamaya geçirilmeleri için uğraş vermektedirler. Bu da onları diğer partilerden ayıran belirgin ölçü olmaktadır.

   Fırsat eşitliği :

   Bireylerin eğitim, meslek edinme ve ilerlemelerinde eşit sosyal şanslara sahip olmalarını hedefleyen toplum ve kültür politikası izlenmesidir. Sosyal demokratların uğraşları, ‘fırsat eşitliğini engelleyen’ tüm pürüzleri ortadan kaldırmaktır.

   Sosyal demokratik terminolojide, tüm bireylerin birbirlerine mutlak surette eşit hale getirilmeleri gibi, hayalci sosyalistlerin ve marksistlerin uzun yıllar savundukları halde, uygulamada bir arpa boyu dahi mesafe alamadıkları düşlere yer yoktur. Doğrudur, toplumdaki her türlü aşırı eşitsizliklere sosyal demokratlar da karşıdırlar. Ancak onlar, demokratik çerçevenin dışına çıkmadan ve ,insan haklarına saygılı kalarak bunu yapmanın uğraşını verirler ve böylece güzel bahçelerimizde istenmeden biten ayık otlarını ayıklayarak yerlerine gül fidanları dikmenin mutluluğunu duymak isterler.

   Sosyal Hukuk Devleti :

   Bu kavram hem Alman hem de Türk Anayasalarında yer almıştır. Anlamı, hukuk düzeninin, sosyal barışın ve bireylerin saygınlığının güvence altına alınarak geliştirilmesidir.

   Sosyal Adalet :

   Devletin, bireylere ve ailelere, gereksinimlerinin karşılanmasında ‘nisbi eşitlik’ ve ‘yeterlilik’ güvenceleri sağlamak amacıyla izlediği politikadır.

 

 

 

MARXİST DÜŞÜNCE SÖZLÜĞÜ

(ing: Social Democracy, Fr: Social Demokratie, Alm: Sozialdemokratie)

   Son bir buçuk asırda çeşitli anlamlar kazanmış bir terim. Marx ve Engels ilk yazılarında sosyal demokrasiyi "Demokrat veya Cumhuriyetçi Parti'nin sosyalizme az çok bulaşmış bir kesimi" olarak ele almış (Kominist Manifesto'nun 1888 Tarihli baskısına Engels'in notu IV kesim) ve aynı anlamda "demokratik sosyalistler"den söz etmişlerdi. Marx 18 Brumaire'de (III. kesim) 1848 devriminden sonra, Fransa'da burjuvazinin koalisyonuna karşı küçük burjuvalar ve işçiler arasında "Sosyal-demokrat Parti" denen koalisyonun oluşumunu tasvir etmişti. 1890'lara gelindiğinde ise -özellikle Almanya ve Avusturya'da -kendilerine "sosyal demokrat "diyen işçi sınıfı partileri oluşturulmuş ve Engels, bazı itirazlarına rağmen bu "kelimenin kabul edilebileceğini" söylemiştir. ( 1894 Volkstaat'daki yazılarına önsöz) Bu ismin seçilme sebebleri kuşkusuz bir ölçüde 1848 devrimleri ile bir sürekliliği vurgulamaktı, ama daha önemlisi bu partilerin siyasal demokrasi(evrensel oy hakkı ve yalnızca danışma organları olarak kalmayıp gerçek erklere sahip seçilmiş meclisler ) için yoğun mücadelelere girdiğini, nihahi hedeflerinin demokrasiyi toplumsal hayatın tümüne ve özellikle üretimin örgütlenmesine yaymak olduğu fikrini açığa vurmaktı. Bu anlamda sosyal demokrasi sınıf hakimiyetinin karşısına çıkartılıyor ve (Marx'ın ilk yazılarında "insanlığın kurtuluşu"diye adlandırdığı) işçi sınıfının toplumsal kurtuluşunun gerçekleşmesi olarak görülüyordu.

Ama sosyal demokrat partiler, özellikle Almanya ve Avusturya'dakiler kitle partilerine dönüştükçe bazı sorunlarla yüz yüze geldiler. (Przeworski 1980) Birinci olarak, sosyalizm mücadelelerini esas olarak, hatta yalnızca mevcut siyasal kurumlar üzerinde - yani ulusal, bölgesel ve yerel meclislerde sandalye çoğunluğu kazanmak konusunda- yoğunlaştırmak veya aynı zamanda "parlemento dışı" kavgalara girişmek (ve ne ölçüde) arasında karar vermek zorundaydılar. Bu mesele yüzyılın ilk yıllarında Kautsky, Luxemburg, Hilfedring ve diğerlerinin taraf olduğu "siyasal kitle grevi" tartışmalarında ve işçi sınıfının mücadelesinde şiddetin rolü üzerindeki tartışmalarda en geniş biçimde ele alındı. Şiddet sorunu 1917'de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesinden sonra ve özellikle faşizmin yükseliş döneminde iyice önem kazandı. Ama sosyal demokrat liderlerin çoğu Avusturya Partisinin(SPÖ) Linz Kongresinde(1926) Bauer tarafından "savunmaya yönelik şiddet" deyimiyle özetlenen kitle grevi ve silahlı ayaklanmaya ancak burjuvazinin şiddeti karşısında nihai bir önlem olarak başvurulmasını öngören görüşü benimsediler. sosyal demokrat partilerin çabalarını parlementer temsili üzerinde yoğunlaştırması-Engels tarafından 1890'larda Bebel, Kautsky, Viktor Adler ve diğerlerine yazılan mektuplarda buna teşvik edilmişlerdi.- en açık biçimde Michels(1911) tarafından formüle edilen başka bir mesele doğurdu. Michels sosyal demokrat partiler yasal kütle partilerine evrildikçe lider ve yöneticilerinin gitgide burjuvalaşması ile birlikte bunlar ile üyeler ve taraftarlar arasında köklü bir ayırımın doğduğunu ve bu eğilimin kaçınılmaz olarak reformist politikalara yol açtığını ileri sürüyordu.

   Sosyal demokrat siyasetin diğer iki özelliğinin de reformist eğilimleri teşvik ettiği eleştirmenlerce ileri sürüldü. Bunlardan biri demokratik sistemde mutlak çoğunluğu elde etmek için işçi sınıfının ötesinde diğer toplumsal gruplara da seslenmek (ve yerine göre diğer partilerle koalisyona girme) ihtiyacıydı. Bu ihtiyaç, bazı yorumlara göre orta sınıfların sayıca büyümesiyle birlikte gittikçe artıyor ve sosyalist hareketin nihai hedefleri üzerinde uzlaşmalar yapılamasını gerektirebiliyordu. ikinci bir önemli özellik de sosyal demokrat partilerin uğraşılarının çoğunu kapitalizm içinde kısmi reformlar elde etmeye ayırmaları ve böylesi bir çaba Kautsky, Avusturya Marxistleri ve diğerlerinin hep ileri süregeldiği gibi, uzun dönemde kapitalizmin dönüşümü ve sosyalizme geçiş hedefine ters düşmese de gündelik siyaset ve seçim kampanyalarında hep günü birlik reformlar üzerinde durulmasının bu hedefi pekala ikinci plana itebileceği idi. Mamafih 1914'e gelene kadar sosyal demokrat partiler kendilerini devrimci partiler olarak tanıtmaya devam ettiler ve böyle kabul edildiler. Birinci Dünya Savaşı sırasında liderlerinin çoğunun kendi milli hükümetlerine destek ve Rusya'da Bolşeviklerin zaferi bu partilerin Lenin, Leninist Komunist partiler ve Komunist Enternasyonal tarafından gerçek anlamda sosyalist olmayan, reformist partiler olarak karalanmaları sonucunu doğurdu. Bu karalama Almanya'da faşizmin yükseliş döneminde sosyal demokratların "sosyal faşistler" veya Stalin'in deyimiyle "faşizmin ılımlı kanadı" olarak tanımlanmalarıyla zirveye ulaştı.

1945'ten bu yana sosyal demokrasinin anlamı bazı yönlerden değişmeyi sürdürdü. Evvelce Marxist olan ve devrimci hedeflerini savunagelen bazı partiler - Alman partisinin (SPD) 1959 Bad Godesberg kongresinde yaptığı gibi-böylesi hedefleri açıkca terk ettiler ve özünde "kapitalizmin reformu" ve "karma ekonomi"den daha fazla bir şey hedeflemeyen politikalar benimseyerek işçi sınıfı partilerinden "halk partilerine" dönüştüler. Britanya'da ise bu yakınlarda özellikle sosyalist olmayan bir merkez partisi olarak yeni bir Sosyal Demokrat Parti kuruldu. öte taraftan Batı Avrupa Komünist partileri Batı Avrupa'da varolageldiği şekilde demokrasi ve temsil kurumlarının önemini vurgulayarak(Carillo 1977) proleterya diktatörlüğü terimini kullanmaktan vazgeçerek ve iktidarı ele geçirip işçi sınıfının yegane temsilcisi olarak yönetecek Leninist merkezi öncü parti anlayışını değişik ölçülerde eleştirerek eski anlamıyla sosyal demokrasi ile yeniden bir yakınlaşmaya yöneldiler.

19. Yüzyılın sonlarındaki anlamıyla sosyal demokrasinin iki yönü özellikle dikkate değerdir. Birisi bütün kapitalist ülkeler komünist partileri ve hala daha da çok uzlaşmaz bir şekilde devrimci hedeflerinden vazgeçmeme iddiasındaki diğer gruplar işçi sınıfının küçük bir azınlığı dışında siyasal desteğini kazanamaz ve zaman zaman sendikalarda etkili olmalarına rağmen çoğu kez bu azınlık partilerin siyasal sekter düzeyini aşmalarına yetmezken, sosyal demokrat partiler işçi sınıfının siyasal örgütlenmesinin başlıca ve önemli-ve önemli reformların elde edilmesi anlamında en başarılı-biçimleri olmuşlardır.

20 yüzyıl sonlarında kapitalist toplumlardaki gelişme eğilimi sosyal demokrat politikanın bu üstünlüğünü daha da pekiştirme yönündedir ve bugün Marx ve Engels'in zamanında olduğundan daha az kesin görünen sosyalizme yönelim en azından kapitalizm, katastrofik krizleri ve savaşları engelleyebildiği sürece seçim başarıları ve adım adım reformlar yoluyla gerçekleşebilir görünmektedir. sosyal demokrasinin ikinci önemli özelliği de, bir siyasal sistem olarak demokrasinin değerini doktrinde ısrarla vurgulamasıdır. bizzat Engels son yıllarında sosyal demokrat liderlere yazdığı mektuplarında bu yaklaşımı desteklemiş ve 29 Haziran 1891 tarihinde Kautsky'ye mektubunda, SPD'nin Erfurt programı üzerine yaptığı yorumlarda şöyle demiştir: " Kesin olan bir şey varsa, o da Partimizin ve işçi sınıfının iktidara yalnızca demokratik cumhuriyet biçimi içinde gelebileceğidir. Hatta proleterya diktatörlüğünün özgül formülü budur" Gene de sosyal demokrasi ismi üzerine yaptığı yukarıda zikredilen yorumda (Volkstaat Önsöz 1894), komünizmin nihai hedefinin devleti ortadan kaldırmak olduğunu ve demokrasinin de nihayet bir devlet biçimi olduğunu söylemiştir. Engels'in çeşitli ifadelerinde bir ölçüde muğlaklık olduğuna kuşku yoktur, ancak İkinci Enternasyonal'in Marxistleri söz konusu olduğu sürece yalnızca işçi sınıfının iktidara geleceği süreç olarak değil, sosyalist toplumun esası olarak da demokrasiye açık ve sık sık belirtilen bir bağlılık görülmekteydi. Bu değişik şekillerde, Luxemburg, Kautsky ve Avusturya Marxistleri gibi farklı marxistlerin genel yaklaşımları ve tek tek yazılarında açıkca görülmekteydi. Bu sonuncular seçim yolunu belki de bütün gruplardan daha kesin biçimde seçmiş ve seçmenlerin çoğunluğunun açık desteği olmaksızın iktidarı düşünmeyi bile reddetmişlerdi. Almanya'da faşizm tehlikesi karşısında Thalmann ve komünist partisinin diğer liderleri burjuva demokrasisi ve faşist diktatörlük arasında özde fark olmadığını ilan ederken, Weimar demokrasinin savunulmasını esas hedef olarak almıştı.

1917'den bu yana işçi sınıfı hareketi ve Marxist düşünce sosyal demokrasi ve komünizm( yani leninizm, bolşevizm) olarak bölünmüştür. sosyal demokratlar bu ayırımı demokratik sosyalizm ile otoriter veya totaliter sosyalizm arasındaki ayırım olarak görmekteler. Gerçi son yıllarda Avrupa komünist hareketinin gelişmesi ile bu görüş farklılığı bir ölçüde yumuşamıştır, ama bunun nereye kadar gideceği zamanla belli olacaktır. Günümüzde sosyal demokrasi iki ana sorunla karşı karşıyadır. Bir sorun, hükümet kurma anlamında iktidara gelmenin mümkün olup olmadığı değil-zira Avrupa'daki sosyal demokrat partiler kısa veya uzun süre iktidarda kalmıştır-fakat iktidara geldikten sonra toplumun gerçek anlamda sosyalist dönüşümünü gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği ve hatta seçmenlerinin aslında bunu isteyip istemeyeceğidir. Diğer sorun ise, demokratik sosyalist toplumun fiili kurumlarına ilişkindir.- ekonomi, siyasal sistem, eğitim, kültür hayatı vb. nasıl örgütlenmelidir veya nasıl gelişebilir? - ve bu, mevcut sosyalist ülkeleri içeriden değiştirmeye çalışanlar da dahil, Marxistler arasında hala yoğun tartışmalara konu olmaktadır.

TBB/ÜA

Marxist Düşünce Sözlüğü-İletişim Yayınları Birinci Baskı 1993 sayfa 508

 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol